Başbakan lakaplı Pirlo futbola veda etti...
MLS ekiplerinden New York City'de oynayan İtalyan futbolunun efsane isimlerinden Andrea Pirlo, 38 yaşında profesyonel kariyerini noktaladı.
"Baskı hissetmem, hatta umursamam. 9 Temmuz'da Berlin'deyken günümü PlayStation oynamaya ayırdım. Akşamında ise odamdan çıkıp Dünya Kupası'nı kazandım." Andrea Pirlo'yu bundan daha güzel özetleyen bir ifade herhalde olamazdı...
38 yaşındaki İtalyan efsane, birçoklarınca "Başbakan Pirlo," aktif futbol hayatını noktaladığını duyurdu. Inter, Milan, Juventus ve İtalya Milli Takımı olmak üzere harika klasını izlettirdiği insanlara birçok güzel an bıraktı.
Yaş ilerlediğinde doğal olarak hızını, çabukluğunu ve patlayıcılığını kaybedince futbol sahalarından ve hafızalardan silinen birçok futbolcu oldu. Ya da değişen futbola, değişen futbolun artan hızına adapte olamayan futbolcular da. Pirlo içinse bunu söylemek zor olur.
Pirlo sadece saha içinde yaptıklarıyla dikkatleri çeken bir oyuncu olmadı. Aynı zamanda futbolda bir şeylerin değişmesine neden oldu.
10 numaraların en şaaşalı döneminde İtalyan futbolunun, dünya futbolunun zirvesi olduğu bir düzende İtalya futbolunun tam ortasına Brescia'da doğdu.
Top hakimiyeti, kusursuz oyun görüşü, mesafe tanımaksızın çektiği şutlar onu klasik bir 10 numara yapmak için yeterliydi. Nitekim bu rolde geçirdiği 4 sene onu 18 yaşındayken Inter kapılarından içeri soktu.
Genç oyuncular için pek de ideal olmayan bir yer olan mavi-siyahlılarda tutunamadı. Bir yılı Reggina, ardından da yarım sezonu Brescia’da geçirdi. Kariyerinin dönüm noktası ise sadece 10 defa ilk 11’de şans bulabildiği, doğduğu yer olan 2001 Brescia’sıydı.
Hayranı olduğu Roberto Baggio’nun da bulunduğu takımın antrenörü Carlo Mazzone, Pirlo’ya 5 numaralı formayı verdi. Bu tarih sadece Pirlo için değil, futbol literatürü için de önemliydi!
Defanstan topu alıp takımın hücumlarına yön veren kişi olarak tanımlayacağımız, Football Manager oyunundaki “Deep Lying Midfielder”ın sözlük anlamı oldu.
Mazzone, takımın en önünde veteran bir golcü olan Dario Hubner'i oynatırken 10 numarada Roberto Baggio'yu kullanıyordu. Pirlo'nun bu takımdaki yeri ise savunmanın önü olmuştu. Juventus'a karşı Delle Alpi'de Roberto Baggio'nun topa sadece iki defa dokunarak diğer bir efsane Edwin Van der Sarr'a gol attığında herkes Baggio'yu konuşuyordu. Ancak golün mimarı Pirlo'ydu!
1 Nisan'da oynanan bu karşılaşmada Torino'dan 1 puan çıkaran Brescia, ligin sonuna kadar çıktığı 10 karşılaşmada hiç mağlup olmadı ve 44 puanla ligde kalmayı başardı.
2001'de daha sonra futbolun yönünü değiştirecek diğer efsanelerden olan Pep Guardiola'nın yolu Brescia'ya düştü. 2004'te İtalya'ya veda ederken Pirlo'ya ayrı parantez açmadan edemedi.
"Çağımızda bütün orta sahaların düşüncesi savunma. Hatta tek düşüncesi! Benim gibi oyunun iki yönünü oynamaya çalışan futbolcuların soyu tükeniyor. 20 yıl önce böyle çok futbolcu görebilirdiniz, şu an ise sadece Pirlo'yu görüyorum!" diyordu Pep.
Pirlo, 'yumuşak' fiziğinin getirdiği dezavantajlara rağmen futbolda kalıcı olmasının sırrını şöyle açıklıyor:
“Her şeyden biraz bilmeniz gerekiyor. Nasıl savunma, nasıl hücum yapılır; top nasıl kazanılır, ileri oynamak ve golü bulmak için neler yapılmalı… Bunların hepsinden bir parça bilmek ve özellikle benim yaşıma geldiğinizde antrenmanlarınıza özen göstermeniz yeterli.”
2001'de Milan'a transfer olduğunda kariyerinin en önemli dönüm noktalarından birini yaşadı. Orta sahadaki partnerlerinden Gennaro Gattuso takımın dinamizm eksikliğini sağlamaya çalışırken Pirlo daha çok savunmayı toparlama rolündeydi. Ta ki Carlo Ancelotti ona biraz daha özgürlük sağlayana kadar.
Pirlo 2003 yılında o güne kadar çalıştığı iki önemli teknik direktörün hakkını "Geçmişe baktığımda sahip olduğum her şeyi Carlo Mazzone ve Carlo Ancelotti'ye borçlu olduğumu görüyorum. Ancelotti bana doğru zamanda güvenip doğru rolü verdi. Oyuncuları tanımakta çok tecrübeliydi." sözleriyle verdi.
2003 yılında Milan Şampiyonlar Ligi'nde Juventus ile finalde karşı karşıya geldi. Pirlo 71. dakikada oyundan alınıyordu ancak ortaya koyduğu futbol birçok kupa ve başarının habercisiydi.
Inter'in eski başkanı Massimo Moratti, "Kariyerimdeki en büyük pişmanlık, Pirlo'nun Milan'a satışına onay vermemdi. Bu kararı ben vermiştim ve şu an baktığımda bunun büyük bir yanlış olduğunu görüyorum." diyordu.
Pirlo için Milan günleri o kadar da güzel başlamamıştı. Fatih Terim tarafından pek tercih edilmeyen İtalyan efsane, Ancelotti göreve geldiğinde formayı daha fazla kapsa da memnun değildi. Bir gün Ancelotti'nin kapısını çaldı ve geride oynamak istediğini söyledi.
"MERHABA BEN DÜNYANIN EN İYİ FUTBOLCUSU"
Bu şüphesiz müthiş bir özgüvenin tarifiydi. Onu 16 yaşındayken keşfeden adam olarak bilinen dönemin Brescia Başkanı Gino Cironi de onu anlatırken ilk olarak özgüveninden bahsedenlerden: "Bir gün çok yetenekli bir çocuğu izledik, adı Andrea Pirlo’ydu. Babası ile tanıştığımızda çocuk yanıma geldi ve bana ‘Ben dünyanın en iyi futbolcusuyum’ dedi."
Pirlo, 2007'ye gelindiğinde Dünya Kupası'nı kazanmış geride 2 Şampiyonlar Ligi zaferi bırakmıştı. Doğasında bulunan özgüven, sayısız tecrübeyle birlikte iyiden iyiye artıyordu.
Topu aldığında sahada kimsenin göremediğini görüyor, vizyonu ve ayaklarındaki müthiş hassasiyet sayesinde takım arkadaşlarını kolayca pozisyona sokabiliyordu. Ancak futbol değişiyor, Pirlo gibi 'yavaş' oyunculara bakış da eskisinden farklı oluyordu.
2011 yılında 10 yıl top koşturduğu Milan'dan ayrılıyor, başka bir şehre, ezeli rakibe yani Juventus'a imza atıyordu.
Üstelik bu karar oldukça zorluydu. 10 senede iki lig, birer İtalya Kupası ve İtalya Süper Kupası, iki Şampiyonlar Ligi ve birer UEFA Süper Kupası ile FIFA Dünya Kulüpler Şampiyonası'nı kazandığı Milan'a veda etmek zorunda kaldı.
2009 yılında Ancelotti çağırdığında Chelsea'ye gitmek için bavullarını toplasa da Silvio Berlusconi'nin devreye girmesiyle bu kararından vazgeçmişti. Aradan geçen süredeyse Adriano Galliano tarafından takımdan uzaklaştırıldı.
Siyah-beyazlı günleri de Inter ve Milan'dan farklı olmuyor, kendisine forvetin arkasında bir rol veriliyordu.
Özgüveni bir kez daha devreye giriyor, Antonio Conte'nin kapısını çalıyordu. Takımın sisteminde mutlu olmadığı şeyleri ve özellikle kendi rolünden duyduğu şikayetleri dile getirdi ve savunmanın önündeki rolüne kavuştu.
Juventus, Pirlolu ilk maçında Parma'yı 4-1'le geçerken iki asist yapan Pirlo göz kamaştırdı. Buffon maç sonrasında "Pirlo'nun oyunu, Tanrı'nın var olduğunun bir kanıtı." diyordu!
Pirlo sezonu 2 gol 13 asistle geçerken 2 bin 643 pasta tutturduğu yüzde 86,8 isabet oranıyla değişen futbola rağmen var olacağının sinyalini veriyordu.
2012 yazı geldiğinde İtalya Milli Takımı'na turnuvada şans veren futbol otorite sayısı oldukça azdı. Aynı İtalya'nın kadrosunda yıldız sayısının az olduğu gibi... Buffon ve Pirlo dışında 'eski İtalya' klasında olan futbolcu sayılmıyordu. Ancak Pirlo'nun önderliğinde finale kadar çıktı!
Yarı finalin sonuna ayrı bir parantez açmak gerekiyor. 0-0 biten 120 dakika sonunda İtalya, İngiltere karşısında penaltılarda 2-1 geriye düşmüştü. Pirlo topun başına bilinen sakinliğiyle geldi ve Joe Hart'ı 'Panenka penaltısı' ile avladı. Panenka penaltısı, birkaç yıl daha gündemlerde olacaktı.
Ancak kritik penaltı kullandığında her zaman mutlu olmamıştı.. Mayıs 2005'te İstanbul'da oynanan ve Milan'ın 3-0'dan kaybettiği Şampiyonlar Ligi finalinde Pirlo, topun başına gelmiş ancak mutlu son gerçekleşmemiş ve topu kaleci Jerzy Dudek'e nişanlamıştı.
2015'te ABD'nin yolunu tuttuğunda bu kararı şühpesiz şaşırtıcı oldu. Kalitesinin yanında mevcut formu da hala Avrupa'da üst düzeyde oynayabilecek kadar yeterliydi. Öğrenmenin yaşı yoktur düsturuyla İngilizce kurslarının yolunu aşındırdı.
Pirlo, ABD'nin yolunu tuttuğunda ligin marka değerini yükseltenlerden biri oldu. MLS'i dünyaya tanıtma ve ligdeki oyunculara tecrübelerini aktarmaktan geri kalmadı. Ancak planları kısa süreli de değildi. Geçen ay futbolu bıraktıktan sonra Antonio Conte ile çalışmak istediğini açıkladı.
Bundan 2 yıl önce ise futbolu bıraktıktan sonra ailesiyle birlikte dünyayı dolaşmak istediğini dile getirmişti. Futboldan uzak kalamaması herkes için en iyisi gibi duruyor!