Ufak Tefek Cinayetler dizinde gecenin lafı...
Star TV'nin sevilen dizisi Ufak Tefek Cinayetler'de Merve ile Oya arasındaki mücadele devam ediyor. Dizinin 17. bölümünde iki değişik tür kadın, iki farklı hareket planı yapıyor. Merve'nin Serhan'ı farklı, Oya'nınki farklı. Peki kim ona iyi geliyor? Serhan'ın kimi istediği belli ama Oya'nın düşmanı büyük. Savaşması lazım. Üstelik bu defa ciddi bir müttefiki var Oya'nın; Pelin! Bu mücadeleyi kimin kazanacağı merakla beklenirken, Ufak Tefek Cinayetler'e damga vuran sözleri derledik...
"İki ayrı tip güçlü kadın vardır. Merveler hayatın içinde oyun kurarlar. Oyalarsa oyunu bozarlar. Biri düzeni devam ettirmekle mükelleftir, diğeri düzeni değiştirmekle... İkisinin dengesi dünyayı yönetir.!
"Kurgu hikayelerde hep ayrı dünyaların insanları ruh birliğini yakalayabildikleri ve yeterince savaştıkları için birlikte olmayı hakederler. Araya giren hayata, engellere ve haydutlara karşı savaş bir şekilde kazanılır. Fakat işte o eserlerde haydutlar, hiç bir zaman yeterince akıllı değillerdir. Hayat gerçekteki kadar vahşi ve sert değildir... Gerçekte ise aşk o kadar kolay olmaz."
"Rakibini ciddiye alman ve egonu yenip savaşman gerekir. Merve gibiler bunu bilirler ama Oya gibilerse pek bilmez..."
Star TV'nin sevilin dizisi Ufak Tefek Cinayetler'e damga vuran sözler...
"Erkekler hayatın içinde her zaman davranamaz. Durur; bakar, bekler. Çoğu kez de müdahale anını kaçırır. Fakat kadınlar hemen harekete geçer; üstüne gider, yırtar perdeyi ve arkasındakine ulaşmaya çalışır"
Belki de sevgi değil korku. Dünyanın düzeni bu. İnsan hem sevgiye hem de korkuya yatırım yapmalı. İkisi birden olmuyorsa, korkuyu seç. Sevgi, geçici, güvenilmez bir yatırımdır. Korku ise, ruhuna bir defa düştü mü, sonsuza kadar yaşar. Korku sevgiyi her zaman yener.
Şu hayatta ev sahibi misin misafir mi karar vermelisin. Ya hayatın tümünü kenardan izler, sana ne verilirse onu kabul edersin. Veya oyuna girip, kendi istediğini elde etmek için ellerini kirletirsin.
Buna cesaretin yoksa, başına gelenlerden şikayet etmeye de hakkın yoktur.Cüret et, davran, her şeyin üzerinden akıp gitmesine izin verme, sahip çık. Sen misafir değilsin. Ev sahibisin! Ve bu eve kimin girip kimin giremeyeceğine sen karar verirsin! Kazanma ihtimalin olması için önce kendi varlığını cesurca ortaya koyacaksın.... Ama kaybetmekten korkanlara şu hayatta ne bir heyecan var, ne de kazanılacak bir zafer!
Kral hiç bir zaman tahtını sessiz sedasız terketmez. Giderken, geride kalanı yakıp yıkar. Bu yüzden teba çekinir, kralı değiştirmekten. Onun ne zalim olduğunu bildiğinden, gitmesini isteyemez. Korkar. Bu yüzden krallar tahtlarında uzun süre oturabilirler. "Neye malolursa malolsun, ayakta kalmak"... onların en iyi bildikleri şeydir.
Bir ip cambazını yüzlerce kişi neden izler? İpi geçtiğini görmek için değil, düştüğünü görmek için... Asıl seyirlik olan başarı değil, her zaman devriliş, başaramayıştır. Kalabalıklar en çok kralın devrilme hikayesini izlemeyi sever. O yüzden de uçuruma giderken kimse durdurmaz kralı, nefeslerini tutup susarak izlerler...
Kral, tahttaki son gecesini her zaman hisseder. Henüz kimse bilmese de, o yolun sonunu görmüştür. Ya kulak tıkar içindeki sese, ya da bir an önce kaçış planı yapar.
Bazı yaralar çok ani açılır. Çok kanlı ve iyileşmesi zor bir yerden...İşte onların tedavisi de kanlı olacaktır. Hele de bir kralı yaraladıysan, geri dönüşünden çok korkmalısın.
Yeni kral geldiğinde ilk olarak af çıkarır. Suçlular eski, kötü günlerin suçlularıdır. İkinci bir şansı hak ederler. Çünkü kral merhametli görünmek ister ve tebaasına mutluluk vaad eder.
Gücü karşılamak kolay değildir. Çok ama çok sıcaktır o taht. Hayatta kalmanın zarif sanatını bilmeyenler, yeterince güçlü olmayanlar, yanar kavrulur o tahtta.
Dünyada insanlar ikiye ayrılır. Haydutlar ve iyiler olarak. Düzen gereği haydutlar her zaman kazanır. Çünkü herkesi kendileri gibi bilirler ve ona göre davranırlar. İyilerse, herkesi iyi sandığından gafil avlanırlar... Fakat geçici, ufak tefek zaferlerdir haydutların kazandığı. Evren sonunda adaletini mutlaka sağlar.
Tehlike yokken hayat, bir oyun gibidir. Menfaat dengeleri üzerine kurulu bu oyunda, tüm oyuncular, galibiyet ve tatmin peşinde koşar. Ama tehlike anında oyunu sürdürmek mümkün değildir. Can güvenliği söz konusu olunca oyun unutulur. Ölüm tehlikesi, her şeyi anlamsız kılar...
Yaşamanın oyun olduğu zamanlarda felaket korkusu şaka gibi gelir. Sezgilerimizi göz ardı ederiz. Gündelik hayatı sürdürme telaşı ve oyunun içinde kalma hevesi tehlikenin kokusunu almamızı engeller. Sıradan bir günün, birden hayatınız boyunca unutamayacağınız bir gün olduğunu kim bilebilir...
Ufak Tefek Cinayetler'den kareler